Elma Çocuk
Renkli Karanlık
Renkli Karanlık
Teslim alım stok durumu yüklenemedi
"Gözlere gerek yok dostum. Görebiliyorum seni." Tetsi'nin yakın dostu Tetrus, bir gün ortadan kayboldu. İçinde yaşadıkları Alegori Okyanusu'nun derinlerinde, kapkaranlık bir mağarada mahsur kalmıştı. Pek çok balık girmeye cesaret edemezdi. Peki bu durum, gözleri olmadan doğan Tetsi'yi durdurabilir miydi? Dostunu kurtarmak için hemen yola çıkacak, dünyanın karanlığa ışık tutacak. Bir ahtapotun yalnızlığı, balinanın şarkısı, mağaranın sessizliği ne renktir? İyiler bir araya gelip dünyada hangi renklere boyar? Hepsi bu parlak parlak yolculukta… İşte yollardan bazıları: Spino, Herak, Kuçura, Platto, Megel… Bu isimde biraz tanınmış mı ne! *** Tetsi gözleri olmayan bir balıktı, öyle doğmuştu. Okyanusun uçsuz bucaksız sularındaki dünyadaki canlıyı, taşı, çakılı, bitkiyi hiç görmemişti. Ancak onların renklerini öyle tarif ediyordu ki… Yepyeni anlamlar hayata katlanıyordu. Kum kokusu ya da anne balinanın şarkısı, onun için bir renk örneği. Karidesin gülmesi ve bir mağaranın sessizliği de… Kırmızı, mavi, yeşil değil; onun için dostluğu parlak renk. Derken bir gün, yakın dostu Tetrus'tan haber alamadı. Öğrendi ki Tetrus bir mağarada iplere dolanmış ve yaralanmıştı. Onu kurtarmak için belki de dünyanın en derin, en karanlık mağarasına girmek gerekiyordu. Diğer balıklar bu temelde bir şey göremez, yolu bulunamaz, oraya girmekten korkardı. Peki ya gözleri olmayan Tetsi, hep “kapkaranlık” dedikleri dünyada yaşayan Tetsi, yazıların neden korksun ki? Tetsi o mağaraya girdi, mağarada ilerlemeye devam ederek yepyeni renkler keşfetti. Arkadaşın mı? Acaba onu kurtarabildi mi? Yazarımız Serhan Kansu yine derin sularda. Akıp gidecekler bir yolculuk bu...KİTAPTAN Onlar, ısırdıkları yosun tadında tuzlu ya da ekşi diyor; rengi yeşil. Çünkü yosunun tek renginin ayrıldığı gibi, tadının da tek bir isminin olduğunu düşünüyorlar. Oysa benim için o leziz başlangıç rengi, onun bir renginin ise ayrı bir tadı var. Biraz tuz, evet, biraz da ekşi... Azıcık ağzımda kayıyor. Yutmak istiyorum ama hemen yutup bitirmek de istemiyorum. Bu nedenle uzun uzun çiğniyorum. Her bölümde yeni bir ekşilik yayılıyor ağzıma, leziz kokusuyla... Peki bu ekşilik İçindeki tatlılığa ne demeli? Kekremsi mi diyorlar insanlar insanları buna ayırıyor? Bilmem... Benim okyanusumda adı şekremsi olsun. Hem şekerli hem ekşi. Var mı itirazı olan? Adını da ben koydum, tadını da çıkarın. Rengini ben seçtim, modu de. Benim tadı sanki benden başkası bilebilir de... O sığ sularda yaşayan balıklar benim kadar sınırsız lezzetler tadıyor, benim kadar çok renk görüyorlar mı acaba? Hiçbiri benim kadar özgürce hayal edip uçsuz bucaksız bir hayat yaşıyor mu? onların ne göreceğine sadece gözleri karar veriyor. Benimse hayal gücüm ve hislerim. Şimdi o sığ sularda yaşayan ve gözler olan balıklara bakıyorum: Madem güzel denen şeyleri sadece gözlerle görebiliyoruz... Sonuçta neden çok güzel bir şey gördüğünüzde önce gözlerinizi kâr içinde dağıtıyorsunuz? Yoksa şu söz sizin değil mi?: “Gözlerime inanamıyorum!” Çünkü o tarifsiz güzelliği görmek için sadece görmek henüz olmuyor değil mi? *** Ah işte Tetrus geliyor. Neon bana Tetsi, ona Tetrus derdi. Biz de bu isimleri sevip sahiplendik. Tetrus da bana benzeyen küçük bir balık. Ama hem gözler hem de derinlere dalıyor. Sığda da yüzebiliyor. Çok hareketli, heyecanlı bir balık dostum. Bir de illa yosun çayı, gün öyle başlayacak. Tam bir keyifçi. Tetrus benim hayatta kalmam ve yakın arkadaşım. Çok heyecanlısın... Neon mu? Tabii ki onu da çok seviyorum ama Tetrus'un yeri başkadır. Ah yaramaz dostum, ah… Onu hep uyarıyorum, suyun içinde çok yakın yürüyorsun diye. Yine de laftan anlamıyor. "Tetsi! Tetsi!! Tetssssii!!" İşte yine hızla yanıma yüzüyor. Sesini duymadan önce sudaki canlı yapıların varlığını hissetmiştim. Her gün olduğu gibi karada gördüklerini hevesle anlatacak ve sonra “pırrr” diye yine gidecek sığ sulara. Tetrus: Tetsi biliyor musun, kayalıklarda koşarken dört bacaklı canlılar görüldü. Tetsi biliyor musun, elinde ip tutan insanlar gördüm. Tetsi biliyor musun, insanların birleştiğini, yüzlerce büyük şeyin görüldüğünü. Sen göremezsin değil mi? Peki görmek istemez miydiniz? Tetsi: Ben görebiliyorum ancak gözlenmiyor. Diğer duyduklarımla. Mesela çıkarttığı sesten anlarım karşımdakinin ne sözleşmesini ya da samimi olup olmadığını. Dokunarak ve onları ortaya çıkararak karşımdaki cisimlerin şekillerini de anlarım. Sesim o cisimlere çarpar, sonra ses dalgaları bana geri döner. Ben de geri döndükleri açılara, yumuşaklığa veya şiddete göre onları hayalimde canlandırıyorum. Tabii ki senin yaptığın gibi görüntülerle ya da bildiğin renklerle değil. Biraz büyüklük, biraz verim, biraz ses, biraz koku ve farklı hislerle. *** Aman Tanrım! Sırtıma bir şey atladı. Bir iki parçanın değişimi ama canımı yakmadı. Sanki beni kaşıdı. İyi geldi. Nasıl oldu bu? Hem beni ısırdı hem de iyi almış... Sonra beni ısıran o şey önüme geçti ve bana seslendi: "Hey küçük balık, ben temizlikçiim. Bana kısaca Hippolita diy olabilir. Sırtında küçük bir parazit vardı, yedim onu. Hem ben doydum hem de sen hasta olmak kurtuldu. Biraz ileride müren dostum Herak duruyor. Bana temizlikçi karides olup, bu karideslerin anlattıkları çok ilginçti. Hem birilerini ısıtıyor hem de iyilik mi yapıyor? “Anlamadım, müren mi? Adı ne dedin, Merak mı?” diye sordum. Karides bana cevap verdi: "Hayır, adı Herak. Şimdi beni bekliyor, gitmem gerek." Mürenin hemen yandan gelen sesleri dinliyor: "Haydi ama Hippolita, neredesin? Dişlerim kaşınıyor. Dal da ağzımın içine, güzel bir bakım yapalım." Karides mürenin ağzının içine girecekti. Ona korkuyla seslendim: “Dur Hippolita, dur, müren seni yer. Girme sakın ağzına!” Hippolita o kadar eğleniyordu ki... Hiç korkmuyor, sanki şarkılar Müren'in ağzında dans ettiğini gösteriyordu. "Korkma dostum. Biz buna 'simbiyoz' yani 'ortak yaşam' değişiyor. Birbirimizi yemiyor, yoğun yardım yapıyoruz. Haydi, yine görüşürüz dostum!" Ortak yaşam... Hepimiz aynı okyanustan besleniyoruz. Bu da bir ortak yaşam değil mi yoksa? Hippolita ve Herak'ı düşünerek uzaktayım. *** Evet, karanlık nedir şimdi daha iyi anlıyordum. Karanlık benim dünyam değil. Bu şeydi, bu histi, bu yaşananlardı... Ve ben bu kapkaranlık, bilinmezlerle dolu olan yerlerde insanların doğru zıplamayacakları ve onlara seslenecektim. Ona dokuna dokunana en yakın yerde bulundu. Ardından insanların seslerine doğru ziplemeye başladım. Gözler olmadan da görülebiliyorsa, aynı dili bilmeden de konuşulabilirdi belki. Tüm gücümle kuyruğumu sallayıp zıpladım. Suyun çıkışındaki her çıkışında bağırıyordum: “Ortak yaşayabiliriz.” “Birlikte yaşayabiliriz!” Ama ne kadar bağırsam bağırsak işe yaramaz. insanların çıkarttıkları çocukları sertti. Nefeslerinin havada bıraktığı koku ürpertiyordu beni. Son kez başarmayı denemek için yine zıpladım ve bağırdım. Çok zıpladığımdan sanırım geri döndüm. En son olarak “sarmaşık” olanları görebiliyoruz. Beni ne duymuş ne anlamış ne de hissetmişlerdi. Belki iyi gördüğü için gözler... Ne kadar çabalarsam orada çabalayayım olanlara engel olamadım. Diğer balıklara kaçmaları gerektiğini söylesem de beni duymuyorlardı. insanların suya attıkları yemlere verdikleri kaptırmışlardı ki... Açlık ya da tokluğun bir önemi kalmamıştı. Onun biri diğerinden daha fazla yemek yemek için yarışıyordu sanki. Balık dostlarımı bir yerden uzaklaştıramadım. Artık geri dönmeli ve Tetrus'u hayata döndürmeliydim. Derken arkadan başka insanların seslerini duydular. Ama bu seferki ürünler o kadar iyi yönetilen ki yüzgeçlerime. Sanki suya o patlayan şeyler atanlara engel oluyor, onları burada kovalıyorlardı. Evet, bunlar iyi insanlardı. Yaşamı yedi, denizleri, okyanusları yedi, doğayı yaşatmak isteyen insanlar... Ne mutlu ki onlar, patlayan şeyleri suya atan insanları buradan uzaklaştırdılar. Tanıtım Metni
Paylaşmak
